Tatil


Yorucu tatili bitirdik sonunda. Şen gittik hüzünlü döndük Letonya'dan. Letonya izlenimleri ile ilerki günlerde karşınızda olucaz.

Letonya'dayız diye takibi bırakmadık tabi. Euro Basket 2009, US Open 2009 ve futbol ligleri takibindeydik elimizden geldiği kadar.

Tekrar merhaba.

Real'deki Hollandalılar Grubu



Schuster'in garip transfer politikaları Real'de enteresan bir Hollanda cephesi kurdurdu. Hollanda futbolunun 2000'lerdeki en iyi temsilcileri sırayla Madrid'in yolunu tutmaya başlamışlardı ki Florentino devreye girdi. Nistelrooy, Sneijder, Robben, Drenthe, Van der Vaart. Zamanın Fenerbahçe'deki Sakaryalılar grubu gibi. Sonlarıda aynı şekilde olmak üzere. Los Galacticos gazını alan kulüp bundan sonra bu oyuncuları istemiyoruz deyince, bir anda kendilerini açıkta buldular. Direnmekte işin sonu değil, Florentino satıcaz dedi mi illa satar. Barcelona'da olsan işler değişir, bir şekilde kalırsın Hollanda pasaportunla. Yılan hikayesine dönen transfer nihayet sonlandı, işi bitiren Inter oldu. 15 milyon euro karşılığında Sneijder kariyerine Milano'da devam edicek. Mourinho'nun ortasahasının eksiğinide kapanmış oldu. Bidon Quaresme, bir var bir yok Stankovic, Genoa'nın büyüğü Inter'de ne olucak belirsiz Thiago Motta'nın yanına ilaç gibi transfer. Yaşı genç. Real'in bu kadar kovma ısrarını anlamakta güç. Mourinho bu yazın en karlı ismi oldu. Barca'ya 40, Real'e 15 milyon euroluk çalım. Abuk subuk görgüsüz transfer yapan Inter transferi gerçekten öğrendi artık.


Bayern'in bu seneki en büyük transfer. Gomez'e verilen 30 milyon insanın içini ne kadar cız ettiriyorsa, bu adama gelen 22'de o kadar az. Tam yerine transfer. Van Gaal'i Ribery'sizliğinden olan problemleri yazmıştım daha önce. Tarihin en kötü startını verdikleri Bundesliga'da yaratıcı adam sıkıntısı yaşayan takımdı Bayern. Van Bommel, Ottl, Hamit Schweinsteiger ve Tymoshcuk'tan oluşan orta saha aşırı tempolu ve dirençli ama Ribery olmadan sadece tempolu ve dirençli. Gomez, Olic ve Müller'li forvet Mainz maçında top alamayınca aralarındaki en genç Müller'i ortasahaya yollayıp ileri top taşıttılar. Transfer sezonun kapanmasına az süre kala yapılabilecak en doğru transfer. Uli Houness Ribery sola Robben sağa şeklindeki takımı haftasonu görebiliriz demiş. Van Gaal'in eli biraz daha rahatlamıştır. Bu transferin sene sonu götürüsü Ribery olur. Florentino Perez Bayern'in kalbine giden yolu keşfetti gibi.

Gönderilicekler listesindeki sıradaki isim ise Van Der Vaart. Sneijder sakatlanınca apar topar Hamburg'tan söküp aldılar. O bile bu sürpriz transfer karşısında nutku tutulmuştur. Çok mu kötüydü denirse kesinlike hayır cevabı gelebilir. Oynadığı sürelerde orta sahayı tutan isimlerden biriydi Real'de. Sakaryalılar operasyonunun benzerinin kurbanlarından olucak kendisi. Bu kez istikamet ada gibi duruyor. E tabii, birini kuzeye, birini çizmeye derken sıradakini adaya vermemek kalp kırabilir. Bütçesiz Liverpool söylentileri sürüyor bir çok yerde. Bir diğer söylenti ise süper lig'ten: Beşiktaş. Beşiktaşlı'ların Tabata'ya olan isteksizliklerinden çıktığı düşünmekteyim bu söylentinin. Veya Tabata transferini hafifletmek için istedik ama olmadı mazereti gibi kokuyor. Liverpool'a dönersek durum daha karmaşık. Parasızlık hat safhada. Glen Johnson ile Alberto Aquiliani bütün özkaynakları tüketti. Bir ihtimal Amerikalı patronlar 3 maçta 2 yenilgiyi görünce ellerini sokarlar ceplerine. Şayet transfer gerçekleşirse Liverpool tam bir moda takımı olucak. Gerrard ile Aquilani'nin eşlerinden sonra Slyvie Van Der Vaart orada Messi gibi olur.

Grup B


Bir hayli zor kura Beşiktaş için. Şampiyonlar Ligi'nde şampiyonların toplandığı grup B grubu. Premier Lig şampiyonu Manchester United, Rusya lig ikincisi CSKA Moscow ve son torbadan gelebilecek en güçlü takım VfL Wolfsburg. Zorlu kuranın umutlu taraflarından biri ise fikstür. İlk maçı İnönü'de Manchester United ile 15 eylüle yapıcak olan Beşiktaş, önce 30 eylülde Rusya'ya ardından 21 ekimde Almanya'ya yolculuk yapıcak. Kendi evinde Wolfsburg'u 3 kasımda ağırladıktan sonra İngiltere seferine 25 kasımda çıkıp, son maçını 8 aralıkta CSKA ile İnönü'de yapıcak. Bu zor grupta başka bir fikstür istenemezdi herhalde. Rakiplerin ufak bir teknik analizine değinmeye başlıyalım.

2008-2009 premier lig şampiyonu son iki sezonuda şampiyonlar ligi finalinde geçirdi. 2 sene önce Rusya'da Chelsea'yi penaltılarla geçip 99'dan sonra bu kupaya uzanan Manu, geçen sene ise Roma'daki finali Barcelona'ya kaybetti. Hepimizin az çok ezbere bildiği Manu bu yazı bir hayli hareketli geçiren kulüplerden. 2 yıldır her fırsatta hem İspanyol hem de İngiliz medyasının yazdığı Ronaldo -> Real Madrid transferi bu yazın hemen başında sonlandı. Diğer kayıpları ise Arjantinli forvet Tevez. Kontratı biten Arjantinli Manchester kentinden vazgeçmedi ve kendisini City'li yaptı. Bu iki önemli kayıptan sonra transfer hareketına başlayan Sir Alex Ferguson; Best, Robson, Cantona, Beckham ve Ronaldo'dan sonra boşalan efsanevi 7 numaralı formayı Owen'a verdi. Tartışmasız kariyeri yerine, sakatlıkları ve yanlış transfer hamleleri ile tarihe geçen Owen'ın kariyerinin kurtuluşu için son durak Manchester. Genç yetenek avcısı Ferguson, Wigan'ın parlayan Ekvatorlu yıldızı Antonio Valencia'yı imza attırdı. Bourdeux'un genç yıldızı Obertan, Molde'den gelen genç Senegalli Mame Diouf ve Vidic'le başlayan sırp akımının 3. yıldızı olarak Partizan'dan gelen Ljajic bu senenin diğer transfer hamleleri. Ronaldo sonrası oluşan boşluğun doldurulması bir kaç sezon sürmesi kesin. Buna ek olarak takımın iskeletini oluşturan oyuncularında yaş ortalaması olarak artması ve yavaş yavaş yapılan yenileme monteleri son 2 sezonda final gören takımı bu sene o noktadan ayırabilir. Yılın kalecisi Van Der Sar'ın sakatlığının 2 ay kadar daha sürecek olması bir başka problem. Buna rağmen grubun mutlak favorisi durumunda.

Tanıdık bir yüz Zico'nun takımı CSKA. B Grubununda şampiyon olmayan tek takımı. Geçen sezonu Rubin Kazan'ın ardından 2. sırada tamamladılar. Hala devam eden ve 19. haftası geride kalan Rus liginde de Rubin'in ardından ikinci sıradalar. Şampiyonlar Ligi'nde ise 2. torbanın en zayıf halkasıydı. Aslında hemen hemen bir çok kulübün 2. torbadan gelmesi için kilise kilise dolaştığı söylenmekte. Bu açıklama tabi yanlış anlaşılmamalı. Kadrosunda deneyimli bir çok isma sahip. Brezilyalı Wagner Love ile kaptan Akinfeev takımın en çarpıcı yıldızları. Daniel Carvalho ise Türk futbol basını tabiriyle ligimizde oynayamıyacağı takım yok. Yaz döneminde Rafael Benitez'in milli maç duvarına toslayıp premier lig'te oynatamadığı Speedy Gonzales lakaplı Mark Gonzales'e 6.5 milyon euro vererek Moskova'ya getirdiler. Euro 2008 sonrası yıldızı parlayan Rus Milli Takımı'nın Avrupa'ya dağılan futbolcularının yerine genç yetenek işine girip, geleceğin takımlarını yaratmaya başlayan tüm Rus takımları gibi CSKA'da Wagner Love'un yanına 90'lı genç yetenek Alan Dzagoev koydu ki kendisi bu sezon göze batan isimlerin başında gelmekte . Rus savunmacı Ignashevich ile Litvanyalı Semberas savunmanın sigortaları. Şu an ki durumlar söz konusu ise Beşiktaş'ın ile 3. lük mücadelesini yapıcağı takım konumunda. İlk maçın Moskova'da olması ise büyük avantaj Beşiktaş için.

4. torba takımları çekilmeden önce Wolfsburg yöneticilerine sorulsaydı ya B grubu yada H grubu derdi. Onca takım arasından Alman şampiyonu seçmek herhalde tam bize göre bir iş. Son Bundesliga şampiyonunu cımbızla yakaladık ve grubu ölüm grubuna çevirdik. Tam bir takım oyunu oynayan ekip. Kadrosunun en çarpıcı yanı olan forvet hattını kimselere kaptırmadılar. Yaz ayı boyunca Milan ile flört eden fakat sonuçsuz kalan Dzeko ile Grafite Wolfsburg'un en önemli silahları. Buna ek olarak zorlu maratondaki sakatlıklar hesaplanarak rotasyon için forvete takviye adadan geldi. Küme düşen Newcastle'dan taklacı Obefami Martins'i kapattılar. Orta sahanın yıldızı ise Misimovic. Geçen sene yıldızı parlayan Boşnak bu sene dev arenada kendisini kanıtlamaya çalışacaktır. Savunmada ise kale gibi 2 İtalyan; Andrea Barzagli ve Cristian Zaccardo. En büyük değişiklik ise kulübede. Kurt hoca Magath'ın Schalke ile anlaşması üzerine takımın başına Stuttgart'tan Armin Veh getirildi. Grubun en ters takımı kısaca. Şampiyonlar Ligi deneyimleri olmaması en büyük handikapları. Alman teknik direktörlerin Hitzfeld'ten beri süregelen bir türlü Avrupa kupalarında başarılı olamama laneti sürebilir. Bir diğer durum ise kendi evinde buldozer olup deplasman karneleri zayıf takımlardan Wolfsburg. Buna rağmen grup ikinciliği için en büyük favori.

Problem Çocuk


Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Sorumsuz, aklı çabuk çelinen, doyumsuz fakat bir o kadarda yetenekli. Zidane'a göre Fransız futbolunun pırlantısı. O pırlanta yine yaptı yapıcağını. Adamın geninde Evliya Çelebilik var. 2 seneden fazla bir yerde kalamıyor. Daha 26 yaşında, sırasıyla gezdiği kulüpler: Boulogne (2 sezon), Ales (1 sezon), Stade Brestois (1 sezon), Metz (1.5 sezon), Galatasaray (6 ay), Marsilya (2 sezon), Bayern Münich. Yazarken benim başım döndü kendisi hala dünya turu peşinde. Bayern'de 2 sezonu doldu, 3. sezon başlamadan sızlanması başladı. Gönlü İspanya'dan yana. Tutturdu da Real'e gidicem diye. Uli Hoeness kapı gibi adamdır. Yaz boyu her hafta Ribery'nin bonservisini söyledi, getiren alır dedi. Tık çıkmadı henüz. 100 istiyor Bayern'in patronu. Haklı birazda. Bu kadar para saçılan sezon uzun süredir olmuyordu. Oda pastadan bir pay koparmak peşinde. Nitekim bu süreç yine Bayern'i vurdu. Van Gaal onsuz şablon deniyor ama olmuyorda olmuyor. Transfer sezonunun dolmasına kaldı 5 gün. Ribery ise bu döneme sakat giriyor. Bu şartlarda iş ocağa kalır, Ribery'de gemileri Bayern'de yakar kasım gibi. İşin garip tarafı benzetildiği Zizou onun yaşına geldiğinde topu topu 3 kulüp değiştirip, 1 Inter-Toto (Bourdeux), 2 Serie A (Juventus), 1 İtalya Süper Kupa 1'de Avrupa Süper Kupa kaldırırken, kendisi 1 Bundesliga, 1 German Cup bir Türkiye Kupası kaldırabildi. Bunca yılda winner olamadı ama futbolun pırlantası oldu. Pırlanta olunca da atsan atamassın, satsan satamassın. Öyle problem bir adam.


West Ham - Millwall






Luca Badoer


Massa'ya sezonu erken kapattıran şansız kazasından sonra, Tifosileri ve dünyayı heyecana sokan Schumacher'in, boyun bölgesindeki sorunu nedeniyle dönememesi bu İtalyan'a emeklilik öncesi talih kuşuydu. Yıllarca hayalini kurduğu o kırmızı koltuğa oturma sırası 38'inde de olsa nihayet geldi. Sıralama turları öncesi bir umut vardı; yaş 38, grid'teki en tecrübeli 2-3 isimden biri, 10 yılı aşkın bir süredir Ferrari test pilotu, 400 bin km'nin üzerinde sürdü Ferrari'yi. Sıralama turları ise tam bir kabustu: 1:41.413. 19. sırada kalan Ferrari motorlu Toro-Rosso pilotu Jaimi Algersuari'nın tam 1.5 saniye gerisinde. Bilmediği pist, arabaya yıllardır yarışta oturmuyor ile geçiştirilen sıralama turlarının ardından yarışta birşeyler bekleniyordu kendisinden. Ama yarışı, altındaki Ferrari'ye bakmadan, +1 lap ile sadece yarış dışı kalan 2 pilot ve lastik patlatıp pit-stoplarda boğulan +3 lap'li Nakajima'nın önünde 17. sırada tamamladı. Yarış boyunca da attığı spinlerle ekranlarda boy gösterdi ve yarışta Raikonnen harici bir Ferrari daha var hatırlatmasını yaptı.

Eleştiriler sadece padokta değil, her yerde yapılıyor. Son yılında müthiş bir piyango vurdu Badoer'e ama iş piyangonun vurması değil, onu kullanabilmek sanki. Ferrari belki de son bir şans daha verdi kendisine. Haftasonu yapılacak Belçika (SPA) GP'e koltukta yine Badoer var. Ferrari umudu kaybetmemiş, açıklamalar bu yönde. "Badoer eğitimini Valencia'da tamamladı, kendisinden patlama bekliyoruz SPA'da" diyerek sırtını sıvazlamışlar İtalyan'ın. Biraz kovulma öncesi son açıklamalar gibi geliyor kulağa. İş tamamen Badoer'in elinde. SPA onun için tamam mı devam mı yarışı havasına bürünücek medyanın da parmağı ile. Haftaiçi sıkı çalışır İtalyan medyası onun aleyhinde. Baskıya dayanırsa ne ala. Dediği gibi, Massa gelene kadar koltuk onun kalır. Yoksa herkesin hayali olan kırmızıyı kullanacak biri çıkar Ferrari'nin içinden.


Kariyeri de enteresan İtalyan test pilotun. Yarıştığı yıl sayısı sadece 4. 38 yaşında olmasına rağmen hayatını Ferrari'ye ve onun test pilotluğuna adamış. Formula 1'deki son finishi 1999 senesinin 14. yarışı olan Macaristan GP. Minardi koltuğunda oturduğu Hungaroring'i +2 lap ile tamamladı o sene. Ondan sonraki 5 yarışta da finish göremedi İtalyan. Belçika'yı suspansiyon, İtalya'yı kaza, Avrupa GP'sini vites kutusu, Malezya'dan araçtaki problem nedeniyle çekilme, Japonya'yı ise motor arızasından tamamlayamadı. En iyi derecesi ise 1993 yılındaki 7.liği. Test pilotluğu dışındaki yarış kariyeri düşünülürse aslında çokta anormal bir sonuç değildi Avrupa GP bu sene. Herkesin altına iyi araba versinler, herkes bir Schumacher olur teorisini çökerten en büyük örnek olucak belki de deneyimli İtalyan. Hatıralara da kötü bir tatla girecek.


Thomas Müller


1989 yazmakta nufüs cüzdanında. Kaiser bu çocuğun üzerinde çok duruyor. Yıllardır safkan Alman yetenek çıkarmada zorluklar yaşayan, Polonya orijinli Klose, Podolski ve İspanyol orijinli Gomez'e formayı veren Almanlar, bu kez turnayı gözünden vurucak gibi. Haftasonu oynanan Mainz - Bayern maçını izleyenler iki Müller arasında gidip geldiler. Bir tanesi Mainz kalecisi olan diğeri ise Bayern'in forveti olan. Ne Gomez, ne de Olic'ti maçta beklenen işi yapan. Bütün forvet akınlarında bu çocuktaydı top. Nerde ne yapıcağı kestirilemeyen bir forvet, bu da futbolu için çok olumlu. Geçen seneyi Bayern 2'de 3. ligte geçirip 15 adet de gol yazdırmış cvsine. 3 kerede A takımda forma şansı bulup 7-1'lik Sporting maçının son golüne de imzasını koymuş. İlk under-21 milli maçı ise Türkiye'ye karşı. Yaş, bonservis ücreti, şöhret falan dinlemez; Klose, Gomez, Toni ve Olic arasından çok rahat bir şekilde çıkıp, formayı alır, kimselere de vermez. Bayern'de sever gençleri, Van Gaal'de. Hele bir de arkada Kaiser varsa kimse tutamaz bu çocuğu.


Öksüz Lig


Şampiyonlar ligine 4 takım veren üç ligden biri. Diğerleri Premier Lig ve La Liga. İçinde barındırığı takımları sokaktan geçen sıradan bir insana sorsan bilecek takımlara sahip, futbolcuları, maddi değeri ile ve bütçesiyle Avrupa'nın en önde gelen 4 liginden biri. Yıllarca medyada kanalları birbirine düşüren, bu kapışmalardan ötürü her sene farklı bir kanalda hatta kimi zaman 2 kanalda aynı anda yayınlanan bir ligken, yeni sezonda Türk medyasında kendisine yer bulamadı Serie A. Bu sene hiç bir kanal yüzüne bakmadı, ilk hafta maçları da haftaiçi yayınlanacak hafta içi özetlerine kaldı. Fransa Ligue 1, Hollanda Ere Division'un yayınladığı ülkede koskoca Serie A'nın yayınlanmaması futbolseverler için trajedi.

TRT, Bundesliga ve Van Gaal


Yaz aylarında Bundesliga'nın 2009/2010 sezonunu yayınlama kararı aldığında insanların içine kuşku düşürmüştü TRT. Devletin kanalı ve büyüklüğünden dolayı değil, sadece spor organizasyonları yayınlarında işlerine pekte öyle alışılagelmiş TRT ciddiyeti ile bir türlü yaklaşamamalarından ötürüydü. Fakat son atılımlarla imajını bir hayli düzeltmiş, özellikle kemikleşmiş TRT yapısına sunumu çok ters gelebilecek Formula 1 yayınını, işin ehlileri olan Okay Karacan ve Serhan Acar'a bırakmışlardı. Ne yazıkki aynı ciddiyeti Bundesliga'ya gösterememekteler. Bu sayede de izleyenlerin önüne mezeleri atmaya başladılar. 22 ağustos günü yayınladıkları Mainz - Bayern maçında Van Gaal hakkında, 6 yıl çalıştırıp 3 lig, 1 UEFA, birde Şampiyonlar Ligi kazandığını Ajax kariyerini es geçip, kariyerinin esas çıkışını Barcelona'da yaptı daha sonra AZ'de şampiyonluk yaşadı demek, futbola ve futbol geçmişine olan bir saygısızlıktır. En azından maçtan önce biraz çalışarak şu maçlar anlatılsa, TRT'nin imajı için bir nebze daha iyi olucak. Amaç güzel futbolu daha güzel izlemek.

Europe GP 2009



1 aylık ara bitiyor ve Formula 1 kaldığı yerden Europe GP ile devam ediyor. Yer Valencia. Monaco GP'ye sokak olması benzeyen fakat karakteristik olarak Monaco'nun tam tersi, yüksek hızlı bir pist. Geçen sene ilk kez düzenlenen yarışı Massa kazanırken, en hızlı tur zamanı da kendisine ait. İşin ilginç yanı Massa son 1 ayın en çok konuşulan ismi. Trajik kazasından sonra, sadece Tifosileri değil tüm dünyayı heyecana sokan Schumacher'in geri dönüş kararı, yine sakatlıktan ötürü gerçekleşemeyen kavuşma bu uzun aranın gündem maddeleriydi. Yarış yaklaştıkça gündem yavaş yavaş değişti. Budapeste GP'de lastiği fırlayan Alonso'nun takımı Renault'un Europe GP'den men kararı ve bu kararın kaldırılması, 38 yaşındaki yılların test pilotu Luca Bodoer'in 10 yıl sonra formula 1 aracına oturucak olmasının heyecanı, baba torpiliyle bu zamana kadar iyi dayanan Nelson Piquet Jr.'ın Renault'tan tahliye edilip, altyapıdan çıkan Grosjean değilikliği, 2 senedir bir türlü isteneni veremeyen Kovalainen'in yerine en büyük adayın Rosberg olarak açıklanması ve taraflı tarafsız bütün yarış severlerin yeni Schumi olarak adlandırdığı Vettel'in kontrat uzatması Formula 1'in hareketli gündemiydi şu 1 ayda.


Bir diğer gündem maddesi ise yeni sezonda değişen kurallar. 13 takım ve 26 pilota çıkıcak olan formula 1 yeni sezonda sıralama turları makyajı ile boy göstericek. Buna göre 15'er dakikadan 3 seans olan sıralama turları 20'şer dakikadan 3 seansa çıkıyor. İlk iki seansta 5'er 5'er elenen pilotlar bu kez 8'erli olarak elenip yine son seansa 10 pilot olucak şekilde yarışıcak. Ecclestone'un en büyük hayali olan en çok yarış kazanan şampiyon olsun kuralının uygulanması ise bir kez daha ertelendi.


Yarışın favorileri Brawn GP ile sürücüler klasmanı lideri Button ile takipçisi Red Bull'dan Vettel. Budapeste GP'de uykudan uyanan McLaren ve Ferrari bir kez daha iddaalı. Hamilton açıklamalarında yarışı kazanma üzerine konuşuyor. Kimi ise daha temkinli olup ilk 3 için iddalı olduklarını belirtmekte. Sıralama turları yarın Türkiye saati ile 15'te, yarış ise pazar günü yine 15'te. Artık açılsın kapılar. 1 ay bir hayli uzun geldi.



Adriano 2: Empire Strikes Back


Ne 90'larda şampiyonluksuz geçen 15 sene, ne Alvaro Recoba'nın bitmek bilmeyen kapris ve sıkıntıları, ne de transfere harcanan milyonlarca (euro, liret, dolar) para Inter başkanı Moratti'ye bir şey yapabildi. Sadece bu adam Moratti'nin her geçen gün stresten yorulmaya başlayan kalbine darbe üzerine darbe vuruyor. Futboldan sıkıldım, baydım diyip idmanlara çıkmayınca Moratti artık dayanamayıp saldı, oda gitti Flamengo'dan tekrar milli takıma çağırıldı. Dunga isme değil forma bakan teknik direktör. Adriano Brezilya'da golleri sıralayınca, verdi formayı sırtına. Ocak ayında sürpriz bir Avrupa macerası başlarsa Adriano'nun, Moratti'ye yine hüsran, yine hasret var.

Zuculini


Tam isim Franco Zuculini. 1990'lı. 90 kuşağının en önemli yeteneklerinden. Çıkış kulübü Racing Club. Arjantin futbolunun geleceğine damga vuracağı şimdiden her yerde konuşuluyor. Patron Maradona'ya göre 2010 dünya kupasının en büyük yıldız adayı. İlk milli maçı ise 18 yaşındayken Panama karşısında. Bu sezon 5 milyon euro'luk bonservis ile geçen senenin flaş takımı Hoffenheim'a geçti. Bundesliga'da katı Alman disiplinine adapte olup orta sahada canavar olmaya çalışacak. Anlaşmaya göre genç oyuncu avcısı Hoffenheim, 5 milyon euro'nun yanında ilerki satışta 15% pay ödemeye razı olmuş Racing'e. Futbola Ibiseviç, Obasi gibi genç yetenekleri armağan eden Hoffenheim'da bu çocuk olur. Kıyaslandığı isim ise oynadığı pozisyonun en ağır abilerinden: Gennaro Gattuso. La Gazzetta işi farklı boyutlara çekerek; "Gattuso'nun yüreğiyle oynamasına, her topa kafasını ve vucüdunu sokmayı ekleyin, birde 19 yaş verin alın size Zuculini" notunu koymuş. Serie A çanları daha şimdiden bu çocuk için çalmakta.




19.19


Kendi dünyası var artık. Sadece hızın olduğu, zamana karşı olan bir dünya. Michael Johnson'un efsane 12 yıllık rekorunu geçen sene 2 salise ile kırdığında ortalık ayağa kalkmıştı. Rekorun 19'un altına düşmesinden konuşuluyor artık. Bolt insanlık sınırlarının ucunda yaşıyor. Artık kendi rekorları ile dalga geçiyor. 6 ay önce trafik kazasında ayağını sakatlayıp rekor bu yaz zor açıklamasını kendisine hatırlatmak isterim. Rekor kırmaya çalışsa kaçla koşucak kimbilir. Dünyada yaşamakta olan diğer normal insanlarda 19.19 saniyelik bu görseli dakikalarca alkışlıyor.

İstenmeyen Adam


Marca ve La Gazzetta'da günün konusu. Bir insan bu kadar istenmez zannedersem. Real Madrid zorda kalsa veya kafasına esse bonservisi olmadan yolluyacak. Ne Valdano, ne de Pellegrini istiyor takımda Sneijder'i. Taraftarında Kaka ve Ronaldo etkisinden umrunda değil. Dün gece Dortmund ile yapılan maçta gol atan Robben golü ona adadı ama o destek takımda kalmaya yetmiyecek. Diaby'nin pozisyonu olmasaydı ve 3 ay sahalardan uzak kalmasaydı gene Real yollamaya çalışırmıydı kestirmek zor. Euro 2008'de tüm izleyenleri mest eden Hollanda'nın en önemli noktasaydı. 15-18 milyon euro arası bir rakam konuşuluyor. Favori Inter ama süpriz bir Almanya veya İngiltere bileti çıkabilir. Aslında Benitez'in tam ihtiyacı olduğu isim.

Benitez'in Laptopu


Nasıl bir database'e sahip belli değil Benitez laptopunda. Dünyayı arıyor tarıyor, enteresan isimleri enteresan bir şekilde transfer ediyor. Sonrada 1 sezon oynatıp ya kiralıyor, ya da bonservisiyle verip yeni ilginç isimlerin peşinde koşuyor. Çok değil 2 gün önce kulüp patronlarından para isteyince, sadece 2 milyon pound var cevabı alan Benitez, 1.5 milyon pund'a bu transferi bitirdi. Sotiris Kyrgiakos, Benitez'in şu aralar aradığı bir isim. Agger ve Skrtel'in bitmek bilmeyen sakatlıkları Benitez'i delice rotasyona sokuyordu. Bu transfer birazda Benitez'in Mauricio Pellegrino transferine benziyor. 30 yaş üstünde tecrübeli ve deneyimli bir isim. Alışma devresini deneyimiyle atlatır. Ada geçmişi desen oda var. Şu mali tabloda ve transfer borsasının abartı yükselişinde daha iyisi bu fiyata bulunmaz herhalde. Türk takımları da biraz ders çıkarsa şu transferden.

Lippi vs. Mourinho



Tatsız tuzsu bir yaz geçti derken, sezonun başlamasına günler kala Serie A klasik kapışmalar arenasına döndü. Dün söz alan İtalya Milli Takım patronu Marcelo Lippi, eksi takımı Juventus'un bu sene şampiyonluğun en büyük adayı olduğunu söyledi. Söyler söylemezde İtalyan medyasının en sevdiği iş olan kapışma gündeme geldi ve mikrofonlar anında Jose Mourinho'ya döndü. Oda tüm ihtişamıyla "fikrimi Serie A için değiştirmem lazım sanırım çünkü kimilerine göre lig çoktan bitti" gibi bir cevap verdi. Üstünede Lippi'yi kendi sözleri ile vurup, açıklamalarını saygısızlık olarak nitelendirdi. Hızını alamamış olucakki; "bir çok kez insanın kendi ağzından çıkmayan sözleri medyada görüyoruz. belki bu da onlardan biridir" deyip medyaya da salladı. Bu adamın olduğu lig hiç sıkıcı olur mu?



Başbakan Devrede

"Ronaldinho è il nostro Usain Bolt"

Kaka'nın gidişinden sonra bir türlü istenen transferin yapılmaması, Silvio'nun ilgisizliği, Galliani'nin iş bitiriciliğinin Florentino Perez ve Manchester City karşısında hükümsüz kalması, Milano'nun diğer takımının şampiyonluğu seriye bağlaması o kadar çıldırtmıştı ki taraftarı, ilk idmanda sahayı sis bombalarına boğdu fanatikler. Huntelaar ve Onyewe transferi biraz elleri rahatlatmış olucakki, Berlusconi sessizliğini bozdu ve bir transfer daha olmayacağını açıkladı. Üstüne de Kaka transferinin hala süren sancısını dindirmek için Ronaldinho bizim Usain Bolt'umuz demiş La Gazzetta'ya. Futboldan bayaa uzaklaştığı belli başbakanın.

Moggi Cephesi

"However, even like this it is enough to win in Italy, but not in the Champions League."

Avrupanın en önemli 3 liginden biri olan Serie A bu hafta kepenk açıyor. Açıyor açmasına da uzun süredir böyle silik bir sezon açılışı yaşanmadı belkide. Rakipsiz Inter ve onu zorlamaya çalışacak kağıt üzerinde tek takım Juventus. Milan ve Roma iç karışıklıkları ile yazı geçirirken, Lazio hala transfer peşinde. Bütün bunlar yetmediği gibi tarihin en büyük skandalının baş aktörü "Big Luciano"'da Inter'i eleştirenler kervanına katılarak; Ibra'sız bir Inter'in Şampiyonlar Ligi'nde tepetaklak olucağını fakat eldeki kadronun Serie A'yı kazanmak için yeterli olduğunu söylemiş. Inter adına sevinip üzülse mi yoksa Serie A için yas tutmaya mı başlasa futbolseverler.


Sivasspor: Baharın Sonu Mu?


2007-2008 sezonu ilk maçıydı. Sivasspor Trabzon deplasmanında. Sezona büyük umutlarla giren Trabzonspor transfer sezonu paraya kıyıp bir çok ismi takıma kazandırmıştı. Karşısında ise Anadolu kaplanı olmaya aday bir Sivasspor. Normal bir açılış maçı olması gerekirken anlamsız bir şekilde 90+2'de saha karışıyor, Ziya Doğan'ın prensi Ayman ile Balili'nin kapışması gündeme oturuyor, Avni Aker'i dolduran fanatik Trabzonspor taraftarı sahaya iniyordu. Maçı yöneten Bülent Demirlek ise 1 dakikası kalmış maçı bitirmek yerine maçı tatil ederek tartışmayı federasyon nezdine gönderip, maç boyu aldığı tepkilerin üzerine yeni bir skandal yaratıyordu. O zamanlar bu kadar ateşli görüntü sergilemeyen ve henüz medyanın ilgisinde olmayan Bülent Uygun maçı Arap-İsrail kavgası şeklinde yorumlayıp, o tarihten bugünlere kadar gelicek olan basın açıklamalarına başlıyordu.

O açılış maçı ile başlayan medya ilgisi ve tutum aslında Sivasspor veya herhangi bir Anadolu takımının arayıpta bulamadığı fırsattı. Gözler az biraz Sivas'a dönmüşken, takımda her hafta maçlarını kazanmaya başlayınca, ligin 5. büyüğü sıfatıyla yürümeye başladı Sivas. Hedef belli: Anadolu'dan bir şampiyon daha çıkarmak. Farkındaysanız şampiyon olmak için gereken herşeye sahip Sivasspor. Medyatik bir teknik direktör, halk desteği, taraftar heyecanı, Galatasaray ve Fenerbahçe'nin lig üzerinde uzun yıllardan sonra ilk defa hiç bir etkisinin olmayışı...Baskı artınca bunu kaldıramayan Sivasspor ve komik puan kayıpları ile kaybedilen şampiyonluk. Sezon sonunda herşeye rağmen umutla geleceğe bakan bir takım kalmıştı. Oturmuş kadro ve ilk kez katılınacak şampiyonlar ligi.

Aslında bana kalırsa, Sivasspor'u bu noktaya getiren olay Servet Çetin yanılması. Fenerbahçe'de Shevchenko ile olan münasebeti ve taraftarın isyanları ile yolu Sivas'a düşen bu adam, o sene eşsiz bir futbol oynayıp soluğu İstanbul'un avrupa yakasında alınca, Sivasspor yönetimi bir kez dahaneden olmasın düşüncelerine kapıldı. Ama kaçırılan bir çok nokta var.

Herşeyin başında Servet Çetin başarılı bir savunmacı ve tam kelimesi ile söylemek gerekirse kumaşı kaliteli bir savunma oyuncusu. Ağır olması en büyük handikapı. Artıları ise çok iyi bir kesici olup, hava toplarında da geçit vermemesi. Hatta hava topu hakimiyeti kendisine kornerlerde ileri çıkıp ekstra katkı da yapmasını sağlamakta. Şu oyun karakterindeki bir savunmacı için biçilmiş kumaş Sivasspor. Nedeni ise Sivas'ın oyun şablonu. Büyük takımlara karşı mümkün olduğu kadar kapanan ve 4 savunmanın önüne koyulan 2 defansif orta saha ile defansın yıldızı olmak içten bile değil. Fakat Sivas'tan çıkıp 3 büyüklere gelince bu oyuncular sudan çıkmış ak kaşığa dönmekte. Servet'in Fenerbahçe'deki düşüşü Daum'un oynattığı açık orta sahaydı. Şimdilerde aynı sorunla yine eski bir Sivaslı Bilica mücadele etmekte.

Servet Çetin ile başlayan ve Bilica ile devam eden yanılgı Sivasspor'a büyük dertler açıcak gibi. Ya tutarsa denilip Fenerbahçe'den gelen Yasin Çakmak, İspanya macerası ne olduğu belirsiz Ersen Martin(keza Türkiye Ligi macerası da soru işareti), İBB'den gelen Erman Kılıç ve Antalya'dan gelen Uğur Kavuk en dikkat çeken isimler. Gidenler ise rotasyonun ciddiyetini göstermekte. Balili, Bilica ve Herve Tum Sivas'ın şu geçen 2 senesinde en önemli görevi üstlenenlerdi. Gelenler gidenleri aratır mı denilirse, maalesef cevap evet olucak. Sene başından beri oynanan maçlara ve skorlara bakıldığında son 2 senedir görülmeyen bir Sivasspor var sahada. Yasin Çakmak hiç yerinin adamı gibi durmazken, Ersen Martin, Mehmet Yıldız'sız sahada yokları oynamakta. Buna formsuz Petkovic ve Akın eklenince çok gol yiyen ve hiç gol atamayan takım kimliğine, yani klasik bir Anadolu ligden düşmeye aday takım profili çizmekte Sivas. Fikstür çok zor geldi savunması da yanlış olur bu durumda. Büyük takım olmaya çalışıp, isteğe göre fikstür istemek diye birşey yok. Anderlecht serisi, Trabzon ve Fenerbahçe'den sonra Shaktar maçları...Kaderin oyunu mu yoksa şansı mı bilinmez, 2 sene önce Trabzonspor açılış maçı ile başlayan çıkış, yine bir Trabzonspor açılış maçı ile sonlanmak üzere. Sivasspor'un ihtiyacı olan şey ise zaman ve elleri biraz daha cebe sokup, yeni transfer. Yoksa bir hayli azalan halk desteği de kulübün üzerinden çekilip gidicek ve bu 2 senelik macera tarihin tozlu raflarına doğru yolculuğa çıkıcak.

Turbo


26 koşuda 25 galibiyet. İsminin hakkını bu kadar veren at nadirdir at yarışı dünyasında. Şimdiden ismi BoldPilot, Yavuzhan ve Johnny Guitar gibi atlarla anılmaya başladı. Henüz 4 yaşında, sahibine bugüne kadar kazandırdığı ikramiye 3.047,000 tl. Dün akşam Berlin Olimpiyat Stadı'nda insanlık 100 metrede çığır açarken, oda Veliefendi Hipodromu'nda kendi adına çığır açıyordu. Onun yarıştığı gün ganyana 5'li ganyan deniliyor ve yarışın 2. favorisinin ganyanı 69 ise söylenecek başka söz yok.

Bolt!!!


2008Reebok Grand PrixNew York City, United States1st100 m9.72 WR
2008Beijing OlympicsBeijing, China1st100 metres9.69 WROR
2009World Championships in AthleticsBerlin, Germany1st100 metres9.58 WR

Fiziksel olarak sınır olarak kabul edilen 9.54'e 4 salise kaldı. Bolt hala son metrelerde sağına soluna bakıyor, yüzünde ise inanılmaz bir rahatlık. Sınırlar zorlanmaya başladı artık.

H1N1

Haber sabah düştü medyaya. Amerika milli takımının kaptanı ve Amerika futbolunun bayrak adamı London Donovan, dünyayı saran H1N1 yani namı değer domuz gribine yakalandı. İlk belirtiler Florida'daki Meksika maçı öncesi kampta ortaya çıkmış. "Halsizlik hissetmeye başladım" diyor Donovan. Fakat çıkıp milli maçta o halde 90 dakika sahada kalıp 1'de asist yaptı. Doktorlar ligte Los Angeles Galaxy ile çıkıcağı maçlar ile ilgili bir sorun olmadığı belirtse de yine de dikkatli olmak zorunda. Keza takımın altın çocuğu Beckham ile aynı soyunma odasını paylaşıyor. Tez zamanda geçmesi dileğiyle.

Start Line


Selamlar...

Blog çılgınlığına gönlünü kaptıran bir çok genç bünye gibi yayın hayatına atılmak istiyor aspirin c. Zaten efsane aspirin'den yıllar sonra çıkan bir ilaç olması ismi seçmedeki en büyük neden. Yeni bir heyecan olarak aspirin plus c'yi açıyoruz. Açıklamak lazım ki bir çok futbol blogu hali hazırda mevcut. Bunlara örnek olarak aceto, pennearabiata, tardini büfe söylenebilir. Aspirin Plus C ise onları geçmek, daha iyi olmak için değil, o blogların arasına katılmak için yola çıkıyor. Ama sadece futbolu içererek değil, diğer diğer konularada aklı yettiğince değinmek için geliyor.

Umarım herkes keyif alır.

Saygılarla.

Aspirin Plus C